Sitemi açar açmaz böylesine iddialı bir başlıkla yazı yazmaya kuşanmamı bekleyenler vardır. Bekleyip özgürlük, adalet gibi kavramlarla sınırlı bir alanda düşünmeye, kalem oynatmaya devam edeceğime karar verip beni yadırgayanlar, bekleyip ne yazacak acaba diye merak edenler, bekleyip onları şaşırtmadığıma sevinenler.
Aslını soracak olursanız aklımda yoktu bu yazı. Ta ki uzun zamandır tanıdığım, günümün büyük bir bölümünü birlikte geçirdiğim bir çalışma arkadaşım karşıma geçip benim özgür olmadığımı düşündüğünü söyleyene kadar. Bu, o güne kadar hakkımda duyduğum en kışkırtıcı yargılardan biriydi. O andan itibaren beynime söz geçirebilirsen geçir. Daha önce ruhumu okşayan eleştirilerle gelen dostlarıma minnet, şu özgür olamama durumuna kafayı taktım.
Belki inanmayacaksınız ama burçları konuşurken bu noktaya geldik. Burçtu astronomiydi derken yay olduğumu, yayların özgür ve uçarı olduklarını söyleyiverdim konuşmanın ortasında, burçlara inanmamama karşın, biraz gururlanarak. İşte bu konuşma benim özgür olmadığım yorumuna geldi dayandı. Hayatımın uzunca bir bölümünü özgürleşme uğruna kafa yorarak geçirdiğimi sanırken, kendimi hafızası silenerek tüm yaşadıkları elinden alınmış biri gibi hissetmiştim. Bunca yıl sonra, çoğunluktan daha fazla özgür olduğumu düşünürken, birden tam aksi biri olarak tanımlanmıştım.
Bunu duyunca öyle sarsıldım ki, yanıt olabilecek savunu cümlelerini akıllıca arka arkaya sıralayabildiğimi söyleyemem. Daha açık yazmak gerekirse gözlerim şaşkınlıkla açılmış kalakaldım diyeyim.
Bana özgür olmadığımı söyleyen biri vardı karşımda. Ne düşünmeliydim?
İlk olarak aklıma “acaba kimin özgür olduğunu düşünüyor?” sorusu geldi. O an sohbette bulunan, masanın etrafındakilere göz gezdirip kimin ne kadar özgür olduğunu, olabileceğini düşünmeye çalıştım. Neyi kriter olarak alacağımı bilemedim, kafam iyice karıştı. Bu değerlendirme süreci özgürlüğün nasıl tanımlanabileceği sorusunun aklıma takılması ile sonuçlandı.
Özgürlük neydi gerçekten, bir elbise gibi üzerinize giyebilir miydiniz? Ya da söylediğiniz sözler mi ele verirdi ne kadar özgür olduğunuzu? Ben kime özgür olduğunu, ya da olmadığını söyleyebilirdim? Su içme, yemek yeme tarzınızdan anlaşılır mıydı ne kadar özgür olduğunuz?
Özgürlük hakkında lise yıllarında forumlar, tartışmalar düzenlediğimizi hatırlıyorum. Her tartışmanın sonunda özgürlüğün sorumluluklarımızın farkında olmak olduğu noktasında fikir birliğine varıyorduk (bu da yüksek not demekti hiç kuşkusuz). Ne kadar güzel bir özgürlük tanımı öyle değil mi?
Şimdi bakıyorum da kimse “daha fazla özgürlük istiyorum”, “özgür değilim, özgürleşmek istiyorum” diye yollara düşmüyor. Barış istiyoruz, sosyal adalet istiyoruz, ağaçlar kesilmesin, küresel ısınma olmasın istiyoruz, daha fazla söz hakkı istiyoruz. Özgür olalım diye sesimizi yükselttiğimizi hatırlamıyorum.
Kendimizi yeterince özgür mü hissediyoruz? Çağımız malum araçlarını, interneti, teknolojiyi, tüketme gücünü sunarak kendimizi özgür hissetmemizi mi sağlıyor? Yoksa özgürlüğün tek başına bir anlamı mı yok? Örneğin, savaş ortamında barış isteyerek, yani milyonların hatta dünyayı göz önünde bulundurursak milyarların aksi yönde düşünmeyi başararak, bu isteğimizi dile getirmek için sokağa çıkma hakkımızı kullandığımızda zaten özgürleşiyor muyuz?
Yoksa bu yazıyı buraya yazma gücünü içinde duymak, düşüncelerini dile getirebilmek, dile getirecek düşüncelerinin olması mı özgürlük?
Bir blog sitesine konu olacak kadar basit değil belli ki. Derin bir mevzu. Bir de egoyu işin içine katıp felsefi boyutunu ele alırsak işin içinden en azından burada çıkamayacağız. Sanırım özgürlüğü burada en basit hali ile ele almaya çalışırken kendime de haksızlık ediyorum. Durum bu kadar karmaşıkken, öylesine sürüp giden bir sohbetin ortasında özgür olmamak yargısı ile karşı karşıya bırakılmak kadar büyük bir haksızlık.
Ne çok kişinin son sözü olmuş, ne çok kişi uğruna yaşamış, düşünürler hayatlarını adamış, şairler en güzel dizelerini insanlık tarihi kadar eski özgürlük kavramı için yazmış. Ben de galiba daha çok yazacağım bu konuda. Bir yazı, bir yazı daha yazacağım. Özgürlük hakkında daha ne çok yazacağım olduğuna inanır mısınız?
Bu bizi özgürleştirir mi dersiniz?
27 Ocak 2008 Pazar
ÖZGÜRLÜK
Gönderen
asude
zaman:
20:05
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Ben de şöyle bir şey hatırlıyorum okul yıllarından; "başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bizimki biter!" Ya da bunun gibi bir şey. Rusların sıcak denizlere inmeye çabalayıp durmasını ne kadar anlıyorsam o çocuk aklımla bu önermeyi de anlıyordum sanırım. (Rusların yukarıda çok üşüdüğünü, sıcak denizlere girip ısınmak istediklerini zannettim yıllarca:)
Sonra, fark ettim ki, bu önermenin doğruluk payı çok. Yani, eğer özgür olmak denen şey istediğin gibi davranmaksa, mümkün değil her istediğini yapamıyorsun. Mutlaka bir başkasının yaşam alanına çarpıyorsun. Özgürüm ben, hobareeey! coşkusuyla gecenin üçünde müziği sonuna kadar açmıyorsun en basitinden.
Belki de çok sıkışık yaşıyoruz artık, yaşam alanlarımız öylesine içiçe geçmiş durumda ki; birbirimize temas noktalarımızı öyle kurallarla belirlemişiz ki delirmemek için toplu hareket etmeye çalışıyoruz, ortaya "siyaset meydanı" gibi şeyler çıkıyor.
Bir de,özgür olduğunu marjinal kıyafetlerle ifade etmeye çalışıp, sonra birbirinin tıpkısının aynısı hale gelenler gibi, özgürlüğü bir tuhaf algılayanlar var.
Artık özgürlük için meydanlarda değiliz demişsin, çok düşündürdü beni bu saptaman. Doğru, "Hey özgürlük!" denmiyor pek artık. Belki de önceliklerle ilgili bir mesele bu. Daha öncelikli, daha hayati öyle şeyler var ki, önce onu halledelim diyor insan kısmı. Denebilir ki, öncelik bunun neresinde? Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan tartışmasına benzer bir durum.
Velhasıl, "özgürlük", neresinden tutarsan ona göre anlayıp anlatabileceğin file döndü artık. Karıştık kaldık epeyce.
Eline sağlık, güzel yazı olmuş:) Üzerine çok kafa yormamız gereken bir kavramı şahane bir incelikle anlatmışsın.
Düşündürdün beni, allahcım da seni düşündürsün demek isterim:)
Düşünelim hep birlikte Jülide'ciğim, deliler gibi özgür olalım:)) Bak şimdi, ne dedim ben;)
Çok teşekkürler yorum için.
Sevgili Asude,
Öncelikle, uzun zamandır görüşemediğimiz için sana bir "merhaba" demek istiyorum. Jülide'nin seyrüsefer'indeyken sağ tarafta bir "Asude" görmemle, onu tıklamam bir oldu. Ve ardından yazılarını bir solukta okudum.
Yazını okur okumaz, aklıma, seneler evvel bu özgürlük meselesine fena halde kafayı takmışken tesadüfen Akgün Akova'nın "Yürüme" adlı kitabında rastladığım ve o zaman çok etkilendiğim sözler geldi. Şöyle diyordu kitabında:
"Köleliğe tek çare, herhalde,
zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak
değil,
kendi zincirlerini kendisi yapmış,
kendisi kendi ayaklarına takmış, bağlamış
olmaktır — özgürlük de budur..."
İlk başta garip bir tanım gibi gelse de düşündükçe ve üzerinde kafa yordukça bunun doğruluğuna daha çok inanır oldum. Mutlak özgürlük diye bir şey olabilir miydi?
Çok uzun bir yorum oldu, farkındayım ama bu konuya ilişkin çok hoş bir anımı yazmak istiyorum, yeri geldiği için...
Aylar önce bir sabah, işe gitmeden önce, dolabımın önüne geçmiş ne giysem diye düşünüyordum. 6 yaşındaki yiğenim bana "Şu elbiseni giysene" diyerek fikir verecek oldu. Ben de sırf muziplik olsun diye ona "Ne giyeceğime kendim karar veririm, ben özgürüm" dedim. Bana hiç düşünmeden sorduğu soru "Teyze, senin ailen var mı" oldu. Şaşkınlıkla ona "Eveet var, neden sordun ki" dedim. Ve bana verdiği cevap şu oldu" Eğer bir ailen varsa, asla özgür olamazsın!"
Sevgiler...
Serpil
Sana da merhaba Serpil'ciğim. Beni ne kadar sevindirdin. Seninle yeniden blog vesilesi ile haberleşebilmek çok güzel. Dilerim en kısa zamanda görüşebiliriz.
Yeğenler, hele de altı yaşındalarsa, verdikleri yanıtlarla ve kurdukları cümlelerle insana ömür boyu saklayacağı, anlatacağı hoş anılar kazandırabiliyor. Gözlem güçleri beni her zaman çok şaşırttı, şaşırtıyor. Gözlemci ve özgür olmaları mı demeliyim? Çocukların bu halleri ayrı bir yazıyı hak ediyor sanırım.
Aile sahibi olmak, Yürüme'den yaptığın alıntıyla örtüşüyor gibi sanki. Neden olmasın? Düşünüyorum da, Akova'nınki doğru bir tanım olabilir gerçekten de... Tabi kafa yormaya devam.
İlgin ve güzel yorumun için çok teşekkür ederim.
Sevgiler,
Asude
Asude'ciğim,
Yazılarını ancak yeni okuyabildim. En sevdiğim yanlarını düşündüm. Özentisizlik, samimiyet, incelik. Birden fark ettim ki, bunlar zaten senin en belirgin özelliğin. Seni ilk tandığım günleri, sonrasında da birlikte çalıştığımız beş yıla gitti aklım. Seni gözlerimin önünde tekrar canlandırdım. Ve bu üç özelliğe sağlam bir sağduyuyu ve derin bir akıllığı ekledim.
Bu özgürlük yazına gelince. Bana sorsunlar senin ne kadar özgür olup olmadığını. Bence sen tanıdığım en özgür insanlardansın. Özentisizlik demiştim ya, evet sen hiçkimseye, hiçbir şeye özenti duymayarak, derin bir yerlerden geçerek oluşmuş kendi doğrularının peşinden giderek sonsuz bir iç özgürlüğe ulaşmış bir insansın.Benim için en değerli kişilik özelliklerinden biri bu. Çalıştığımız yıllar boyunca, benden çok genç olmana rağmen seni kendime örnek aldığım anlar hatırlıyorum. Gülmek içinden gelmediği zaman gülmemen, görmek istemediğini görmemen, kimsenin gönlünü hoş etmek zorunda hissetmemenden hep çok etkilendim. Benim için hep çok "sağlam" bir kişilik oldun ve ben bundan çok etkilendim. Özgürlük bence her şeyi yapmak değil, her şeye rağmen bu sağlamlığı koruyabilmek.
Seni kucaklıyorum, blog'unu kutluyorum, yazılarını sevinçle karşılıyor ve "hep yaz" diyorum. Senden öğreneceğimiz çok şey var.
Sevgilerimle,
Ayşe
Ayşe'ciğim, bu kadar güzel sözün üzerine ne yazayım, şaşırdım desem yeri. Öyle duygulandırdın ki beni. Okurken beynimde sürekli "rica ederim, rica ederim" sözleri yankılandı. Tüm yorumunda en değerlisi birlikte çalıştığımız yılları hatırlamak oldu. Seni tanıdığım, dostluğunu kazanabildiğim için kedimi her zaman şanslı hissettim. Senden ne çok şey öğrendiğimi ve öğrenmeye devam ettiğimi şurada yazıversem, kafamdan geçen "rica ederim"ler daha da güçlü bir anlam kazanacak belki. Ama biz birbirimizi biliyoruz.
Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için.
Sevgiler,
Asude
Su merhaba,
Siteni yeni öğrendim. Keyifli yazılar, okumalar dilerim.
Lise yıllığımda bana yakıştırılan deyişin "yorum yok" olması, bu yorumumun nadir yorumlarımdan biri olduğunu ve yorumumun sözcüklerle fazla oynamadan küttedenek olacağını ifade etmeye yeter sanırım.
Özgürlük bence oldukça basit bir kavram. Özgürlük, özgürlüğe özne olan her ne ise (insan, toplum, ülke, hayvan, nehir, kaya...) onun doğasının temelini oluşturan davranışlarını kısıtlama olmaksızın yaşamasıdır. Bir özgürlüğün başladığı yerde diğeri bitmez ya da tersi. Özgürlüklerin sınırı yoktur ve iç içe geçebilirler. Böyle de olmalıdır. Çünkü hep birlikteyiz.
Madem bu kadar basit, özgürlük için niye bu kadar patırtı kopuyor? Çünkü özgürlük eşittir yaşam. Özgürlük mücadelesi eşittir yaşam mücadelesi. Bu yüzden barış, sosyal adalet, ağaçlar, vb konusunda söylenenler ve yapılanlar aslında dolaylı olarak özgürlük için verilen bir mücadeledir. Adının özgürlük konmasına gerek yoktur. Barış, sosyal adalet bireyin ve toplumun özgürlüğü için; ağaçlar, küresel ısınma vb mücadelesi yaşadığımız bütünün özgürce yaşamını devam ettirebilmesi içindir. Aksi durum doğanın, doğamızın kısıtlanmasıdır.
Arkadaşının senin hakkındaki yargısına gelince, bunun doğru olup olmadığını şöyle anlarsın. Asude olarak yapmanın gayet doğal olduğunu düşündüğün davranışları yapmakta kısıtlandığını hissediyorsan, özgür değilsin; hissetmiyorsan özgürsün. Çok sert oldu. Bilgisayarcı mantığı oldu: sıfır veya bir. Tıpkı arkadaşının yargısı gibi. Özgürlüğün azalmıştır diyelim. Böyle daha iyi olacak. Diğer türlü zaten, özgürlüğü tamamen elinden alınan biri sanırım ölmeyi yeğleyecektir.
Zor olan soru bence dünyamızda özgürlüklerin nasıl yerle bir olduğu. Sanırım çok kalabalığız ve kontrol edemeyeceğmiz kadar karmaşık bir ortam yarattık. Bu makineyi düzgün çalıştıracak ortak zihin ve birikim yok sanırım insanoğlunda.
Not: Bu yazıda ilk kez 'hocam' Richard'dan duyduğum KISS metodunu kullandım: "Keep It Simple and Stupid". Ne hocası diye sormayın...
Bir ademin fikirleri,
Erem
Sevgiler
Erem'ciğim, yorumun beni ne kadar mutlu etti. Her zaman beklerim siteye. Bu arada uzun zamandır el atamadığımın, yeni yazı ekleyemediğimin de farkındayım.
Yakında sanırım.
Teşekkürler,
Asude
Yorum Gönder