20 Ocak 2008 Pazar

KİM NE DİYECEK ACABA?

KİM NE DİYECEK ACABA?

Benim derdim gücüm bu galiba.

Üniversite yıllarında bir arkadaşım bütün sorunumun başkalarının benim hakkımda düşündüklerini çok fazla önemsemem olduğunu söylemişti. Belki öylesine söylemişti ama bana dünyanın tüm hazinelerini vermiş gibi sevinmiştim. Demek ben bu yüzden o kadar mutsuz, sonsuz bir arayış içindeyim.

Tüm sorunlarımın kaynağını bulmuş olmaktan çok mutlu olmam gerek ki, pek öyle eleştiri kaldıran bir yapım olmamasına rağmen (en azından o yıllarda öyleydi) arkadaşımın bu söylediğine dört elle, kolumla, tüm gücümle, artık neyle olabiliyorsa onunla sarılmıştım. Evet, başkalarının benim hakkımda söylediklerini, düşündüklerini çok fazla ciddiye alıyor, hatta bu yargılara göre yaşıyordum. Değişmeliydim, hemen, şimdi! Değişim değil miydi tüm amacımız?

Şimdi yazdıklarımı internet dünyasına, yedi düvelin beğenisine açtığımı görseydi (belki görür) ne düşünürdü bilmiyorum. Değiştim mi?

Dizlerim titriyor bu satırları internette yayımlayacağımı, linkini isimleri hep yapıldığı gibi BCC’de gizli bir dolu arkadaşıma göndereceğimi düşündükçe. Soğuk soğuk terliyorum. Bugüne kadar yazılarının altını yorumla doldurduğum insanlar gözümde canlanıyor. Bazen gerçekten aksini düşünerek meydan okuduğum yazılar, bazen sadece muziplik olsun diye, tartışma çıkarmak için yazdığım yorumlar aklıma geliyor.

Buyrun, buradayım. Okuyun, yazın, beni yanıtsız bırakmayın. Hep birlikte değişelim, değiştirelim. Belki... O zaman... Gerçekten...

“İklim değişir, Akdeniz olur” Hoşgeldiniz.

İLK YAZI

İlk yazılar hep zor mudur? İlkyazlar hep güzeldir oysa. Bir harfle durum bu kadar değişir mi? Bir başlayalım bakalım, yazımız ilkyaz gibi şenlikli olabilecek mi?

Yazı maceram, tüm denizlerdekinden daha fazla...

Ben hayatım boyunca yazdım, en iyi yapabildiğim buydu sanırım. Yazma amacım hep değişti. İlk başlarda not ortalamamı yükseltmek için yazıyordum. Lisede, Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinin gözdesiydim. Onlardan aldığım güçle, algımın kesinlikle kıt olduğunu, umutsuz bir vakanın somut hali olarak karşılarında durduğumu düşünen kimya ve matematik öğretmenlerime karşı başım dikti. Bu derslerde anlatılanlardan tek kelime anlamıyordum belki, kurtarma sınavlarının gediklisi olmam bu durumun bir kanıtıydı. Ama kompozisyon dendiğinde akan sular duruyordu.

O zamanlar Atatürk’ü bir başka seviyorduk. Yazılara Atatürk’ten bir özdeyiş ile başlamak garanti yüksek not demekti. Bunu önce ben çözmüştüm, elbette. Konu ne olursa olsun yüce Atatürk yanımdaydı. Şimdi, yazı hayatıma para kazanmak için, başkaları adına yazarak devam ederken, bazı zamanlar bu durumun değişmediğini dehşetle görüyorum. Neyse, bu ayrı bir konu, yeri geldiğinde ayrıca değinirim belki.

Lise yılları geride kalıp üniversite başladığında yazı yazma nedenlerim de değişmeye başladı, neyse ki. Artık söyleyecek sözlerim vardı, kendim için, yaşadığım dünya için, hayalini kurduğum güzel günler için. Yazıyor yazıyordum... Her yazdığım ile dünyalar yıkıp, dünyalar kurduğuma inanıyordum. Tanrım, ne kadar mutluydum. Ben ve okuyucu kitlem (bunu mecazen yazmıyorum, vardı kendime göre bir kitlem ve onları çok ama çok seviyordum) çok mutluyduk.

Bu dönemde, bir meslek dergisi için, 8 Mart nedeniyle “Çırılçıplak Soyun” başlıklı bir yazı yazdım. Atatürk’ün yerini Yannis Ritsos’un Erotika kitabı almıştı. Ritsos dizeleri ile süslenen yazım günün deyimiyle büyük ses getirdi. Kadın, erkek herkesi ayna karşısında soyunmaya çağırdığım yazım hala bugüne kadarki en güzel yazımdır ve tüm uğraşım bu yazıyı aşmak içindir. Ne garip, aşmaya çalıştığım yazı yine kendi yazım. Bu herşeyden daha gerçek geliyor bana. (Bu yazımı şimdilik gizli tutmayı tercih ediyorum, vakti geldiğinde yine burada olacak elbette)

Ve hala yazıyorum. Yazı benim hayalini kurduğum ülkem, oturma odasında ayaklarımı uzattığım koltuğum, doğum günü partim. Yazarken çok eğleniyorum, kahkahalarla gülüyorum, öfkeleniyorum, zaman zaman gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyorum. Ne kadar yalnız olduğumu düşünüyorum, ya da ne kadar kalabalık. Geriye elimde hayatın ne kadar güzel ve yaşanılası olduğu kalıyor.

Şimdi yazı maceramda beyaz sayfalardan birini daha önümde açıyorum. İçimde bir yerlerde kıpırdanıp duran heyecanım, tencerede taşmak üzere olan bir süt gibi kabarıyor. Lunapark gibi bir alan düşlüyorum. Gondolların, güldüren aynaların, korku tünellerinin, pamuk şekerlerinin, çığlıkların, sarılmaların, tesellilerin, aynı duyguda buluşmaların olduğu bir lunapark.

Söz veriyorum, çok iyi vakit geçireceğiz...

16 yorum:

Adsız dedi ki...

Aman efendim, hayırlı olsun blog'larınız, siteleriniz!

En yakın takipçiniz olacağız, kuşkunuz olmasın hiç. Nice güzel yazılara, hoşluklara:)

not: "... hep yapıldığı gibi BCC'de gizli bir dolu arkadaşıma" cümlesini bir an için "BBC'de gizli bir dolu arkadaşıma" diye okuduğuma ve yine bir an için, "hınk! nasıl yani? BBC'de gizli arkadaşlar?" diye kaldığıma inanırsın eminim!

asude dedi ki...

Çok teşekkür ederim sevgili Jülide'ciğim. Yorumlarınızı her zaman beklerim.

Desteğin ve katkıların için ayrıca teşekkür ederim.

Bazen ben de öyle anlıyorum oradaki BCC'yi. Aaa diyorum, benim arkadaşlarım mı vardı BBC'de, arayayım hemen diyorum. Arıyorum, telefonuma yanıt vermiyorlar.

Adsız dedi ki...

Tebrik ederim arkadaşım.
Bu blog meselesinin Güzel ve büyük bir adım olduğuna inanıyorum. İnsanların daha medeni bir ortamda aklından geçenleri birçok insanla paylaşmak istediğini anlatan bir adım.
Bize karşı, en azından bana karşı böyle bir adımla yaklaştığın için teşekkür ederim.
Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.

zeynep!!! dedi ki...

BRAVOOO! BRAVOOOO!!! :) Bende BBC diye okudum tabii ki !
Hoşgeldin. Senin içinde bizim için de çok iyi oldu bu iş :)

asude dedi ki...

Kenan'cığım, çok teşekkür ederim güzel mesajın için. Devamını ben de sabırsızlıkla bekliyorum, hep birlikte göreceğiz:))

asude dedi ki...

Zeyneep, seni burada görmek ne güzel:)) Hep gel:))

Adsız dedi ki...

Senin uzerine gizli bir kehanetim vardi, kimse ile paylasmadigim.
Tesekkur ederim.
:))

FerFasBinDerZan

asude dedi ki...

Çok teşekkür ederim ferfasbinderzan, ben teşekkür ederim:))

Adsız dedi ki...

Asudecim, ben biraz geç kaldım yorum yazmakta kusura bakma. Öncelikle hayırlı olsun yeni blogun. Ben zaten senin yazılarının fanatiğiyim, hergün en az 3 yazını okumazsam kendimi rahatsız hissediyorum biliyorsun:)) şaka bir yana ne güzel olmuş, okurken insanı dinlendiren bir tarafı var. Bu arada "Çırılçıplak soyun" yazını çok merak ettim.

asude dedi ki...

Canım Nesli'ciğim, çok teşekür ederim güzel yorumun için. Seni mahrum bırakmamak için ben de durmadan yazıyorum biliyorsun:)) Bakalım artık o yazı buraya ne zaman düşecek, bir yol alalım da hele.

Yine gel.

Bulent dedi ki...

Sevgili Asude,

Blogun hayırlı olsun. Zevkle okudum yazını. Artık müdavimiyim buranın; yazı aralarını uzatma lütfen. Ulu Önder Atatürk'ün de söylediği gibi, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." Evet. Başarılar!

asude dedi ki...

Çok teşekkür ederim Bülent'ciğim. Çok yerinde bir söz olmuş. Ben de işleyen demir gibi ışıldama azmindeyim... Her zaman beklerim.

tulin eken dedi ki...

asudecim.
blogunu okumak icin genis zamanlari bekledim - sanma ki meraksizdim.
zarif, yalin ve dingin uslubun cok guzel. sik sik ugrayacagimdan ve circir yorum yazacagimdan emin olabilirsin. :)
hep yaz...
t

asude dedi ki...

Ah Terry, seni burada görmek çok güzel. Circir yorumlarını bekleyeceğimden emin olabilirsin. Güzel yorumun için çok teşekkür ederim.

Sevgiler...

Adsız dedi ki...

Asude'ciğim. Ne güzel bir köşe olmuş. Daha önce hiç yazını okumamıştım. Ne kadar yalın, ne kadar akıcı ve rahatlatıcı. Çok beğendim.

Yazılarının takipçisiyim artık.

Sevgiler,

asude dedi ki...

Seval'ciğim, güzel yorumun için çok teşekkür ederim. Yazılarımın okunacağını bilmek ne güzel:)) Bu yorumlardan güç alıyorum desem... Sağol.

Sevgiler,
Asude