18 Nisan 2009 Cumartesi

ORADA MISIN?

Ne zamandı tam olarak hatırlamıyorum epeyce oluyor, gazetelerde bir film ismi görmüş çarpılmıştım. Bir Japon filmiydi ve ismi şöyleydi: “Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum”. Daha sonra yılgınlık hissettiğim, birçok nedenle kendimi dünyanın orta yerinde yapayalnız durmuş ağlar yakaladığım birçok anda bu film sık sık aklıma geldi. İşte yine içinde bulunduğum ruh halini anlatmak için başka bir ifade bulamıyorum.

Dünyanın, bu coğrafyanın haline, kendi halime, kendi halime, halimize dünyanın orta yerinde tek başıma durmuş ağlıyor, ağlıyorum.

Bir baba evi yıkılmasın diye bebeğinin boğazına bıçağı dayamışken, memleketin sağından solundan insan kemikleri fışkırıyorken, çocuklar sadece söyleyemedikleri sözleri, ölülerinin acılarını taş yapıp attıkları için yetişkinlere uygulanan yasalarla cezaevlerine tıkılırken; bu ülkenin siyasi, yasal bir partisinin üyeleri gözaltına alınırken, kendine “iyi insan” olmayı yakıştıranların Türkan Saylan’ı peygamberleştirerek peşine takılmasına isyan ediyor, isyan ediyorum.

Tijen Mergen’in gözlerini süze süze “göz altında kötü muamele gördük, uyuşturucu müptelaları ile aynı yere konduk, suçu kanıtlanmamış olan bizim gibilerin daha farklı muamele görmesi gerektiğini düşünüyorum” derken, “ayrıcalıklı olduğu inancını ve olma talebini” bu kadar cüretkarca dile getirdiği için kahraman ilan edilmesi karşısında nutkum tutuluyor.

Herkes kör mü oldu? Herkes bu kadar gönüllü müydü yönlendirilmeye, inandırılmaya? Herkes 30 bin kız çocuğunun eğitim almasına mı tav oldu?

Bana bu kız çocuklarının, hem de ana dillerinde eğitim almalarını sağlamak, benden aldığı vergilerle devletin göreviymiş gibi geliyor. Devlet bu görevini yerine getirmezken, diğerlerine layık görülenlerin önünde, eğitim almış 30 bin çocuktan daha iyi bir paravan düşünemiyorum. Bu paravanı devlete sağlayacak bir Türkan Saylan gider, bir başkası gelmez mi?

Bu kız çocukların yine bizzat Türkan Saylan tarafından Turkcell’in pazarlama bütçesine dahil edilivermeleri size garip gelmiyor mu? O sarı uzuvları çocukların başına geçirip önümüze süren, çocuk istismarının dibine vuran Turkcell’in, “kız çocuklarını okutuyorum, ne iyi şirketim, beni seçin, beni seçin” dediği reklamlarına malzeme olmadı mı bu çocuklar?

Hadi geçtim bunları, 30 bin çocuğun eğitim alması bu ülkenin kaderinde, hadi bunu da geçtim, bu kızların kaderinde neyi değiştirdi? Kürtçe’nin ya da diğer ana dillerin aksanı ile Türkçe konuşmaya çalışırken, Türkan Saylan’la çok sevişen Atatürkçü, çağdaş, laik, modern Türkler bu kız çocuklarının tek biri ile yan yana gelir mi? Onlarla aynı statüyü paylaşır mı?

Bu kız çocuklarının hiçbiri, asla, onları sosyal statülerini güçlendirmek için okutanlarla aynı masaya oturamayacak. Çağdaşlık, laiklik ve hadi söyleyiverelim Atatürkçülük kriterlerine uygun, steril, sıcak bir konser salonunda örneğin, yüklü paralar ödeyip onlarla bir klasik müzik konserinin zevkine ortak olmayacak.

O kızların kaderine, bir gün evinin başına yıkılmasına karşı çıkmak için bebeğinin gırtlağına bıçak dayamak düşecek.

Ve Tijen Mergen, Festus Okey’in öldürüldüğü gözaltı koşullarını, kendisine sadece ekmek zeytin verildi diye eleştirecek. Şöyle demeye getirecek “Beni Festus Okey gibilerle aynı yere koymayın, çünkü onlar suçlu”. Oysa gözaltı denilen yer, herkes için suçun henüz kanıtlanmadığı yerdir. Ve Tijen Mergen oradan bir kahraman olarak çıkacak, “tek suçum çocuk okutmak” diyerek, tatlı bir sıcaklık içinde, kör milyonların okşamaları ile tüylerini parlatmaya devam edecek. Festus Okey ölecek.

İşte ben bu körlük, bu adaletsizlik karşısında bir Şekspir sonesine konu olabilecek, hayır hayır, bir Beethoven senfonisine tema olacak kadar derin, şiddetli bir ızdırap çekiyorum.

Orada mısınız?