3 Kasım 2008 Pazartesi

YASSAH KARDEŞİM, GİREMEZSİN!


Blogger sitesinin kapandığını Cuma gecesi televizyonda haberleri izlerken öğrendim. Şaşırmadım sanırım. Donuk bir yüzle haberi dinlemeye devam ederken, yine de kafamda “nasıl mümkün, Blogger’a bağlı binlerce siteyi mi kapatacaklar?” sorusuyla bilgisayarıma seğirttim. Blogumu açmaya çalıştığımda karşımda o malum, kırmızı yazıyı gördüm. Sitem, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi 20.10.2008 tarih ve 2008/2761 sayılı kararı gereği erişime kapanmıştı.


Tanımadığım, bir kez dahi siteme girip ne yazdığımı okumamış, benden habersiz biri çıkıp, bana ait olan bir web sitesine erişimi engelleyebiliyor, kendinde bu hakkı görebiliyordu. Vahim olan, bu hakkı yasalar çerçevesinde elinde bulunduruyordu. Bir değil, binlerce web sitesi bir anda, bir, hadi diyelim birkaç kişinin inisiyatifi ile bir anda kapatılabilmişti.


İki gün sonra, Pazartesi günü en azından yasağın nedenini öğrenebilmiştik. İnternette bir mecraya yayın yasağı getirilmesine neden olan, memleketin akıl sınırlarını zorlayan dinamiklerine uygun olarak yine bir yayın kuruluşuydu. Türkiye’deki binlerce web sitesinin kapanmasına Digitürk karar vermişti. Çünkü bazı blog sitelerinde Digitürk’e ait Lig TV görüntüleri izinsiz olarak gösteriliyordu. Oysa görüntüler Digitürk tekelindeydi, kimin haddineydi izinsiz yayımlamak! Vaktinde yüklü bir para yatırarak yayın haklarını almıştı görüntülerin. Bir yatırmıştı, beş kazanacaktı, bunun hesabını çoktan yapmıştı. Kim engel olabilirdi? İzlemek isteyen parayı bastıracaktı elbette. Digitürk’ündü gerekirse memleket ve kainat. O erkti, güçtü... İşte göstermişti herkese haddini. Yasalar onun yanındaydı, biz faniler kimdik ki yasalar karşısında?


Tam da bu yazı hazırlanırken Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım konuyla ilgili bir açıklama yaptı, e n az bir yasakçı kadar sempatikti. Kısaca “Yaşlıyız biz, gençler gibi hızlı kavramıyoruz bu bilgi teknolojileri meselesini, zaman verin bize” demeye getirdi. Bir hamlede binlerce siteyi kapatma kararının nesi anlaşılmaz diye sorduk elbette kendi kendimize. Sayın Bakan’ın şu sözlerinde ise yargıçların yasaklara dair hayalleri gizliydi: “(Yargıçlar) Bazen şöyle bir karar da verebiliyor. ‘Bu sitenin bütün dünyadaki faaliyetini durdurdum’ diyor. Böyle bir şey olamaz”.


“Dünyanın bütün internet sitelerini kapatın, maazallah memlekete zeval gelmesin” diyerek, tüm dünyada internetin köküne kibrit suyu dökme üzerine kurdukları fantazya yargıçların rüyalarını süslüyor belli ki. Gördüklerimizin yanında, daha ne girişimlere tanık olacağız demenin vaktidir.


Yine tam bu yazıyı hazırlarken bir sitede şu haberi okuyorum: “İstanbul’da dergi dağıtırken gözaltına alındıktan sonra Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden Engin Çeber’in ölümüne ilişkin yayın yasağı konuldu.”


İşte o kan yürümüş gözleri ile bilgisayarlarımızın ekranından yarı beline kadar sarkmış, elindeki sopayı yüzümüze yüzümüze savuran şekilsiz yaratık bu kez karşımıza dikilmiş, kullandığı arkaik dille, beynine kazılı yegane kelimeleri haykırıp duyuyor: “Yassah kardeşim giremezsin, yazamazsın”.


Hodri meydan o halde kardeşim, hodri meydan!